Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İNGİLİZCE DEHŞETİ

Hasan Akçay'ın Turco / British aksanlı İngilizce dersleri kabusumdu; zaten oldum olası erkeklerden hazetmem.. Belki de odur nedeni. Kasıldıkçı kasılırdım ve hiçbir şey anlamazdım. Edith Oyhon vardı; Barış Gönüllüsü. Sonradan Barış Gönüllüsü'nün ne olduğunu öğrenmiştim. Onu severdim. Yaşlı, tonton Amerikalı bir hocamızdı. İlk İngilizce metni onun dersinde anlamıştım.  Belki Hasan Akçay ile Şahi Vedat biraz daha sıcak olsalardı, iyi olurdu sanki. Daha iyi ve kolay öğrenirdim. Sonraları anlamam için anlatana ilgi duymam gerektiğini öğrendim zira. Hala da öyledir ya... İngilizce ders kitabı dizisinin adını hatırlamıyorum. Readers Digest boyunda, numaralı kitaplardı. Günlerden bir gün o kitapta keman çalan bir çocukla ilgili metni okudum ve anladım. Ne büyük başarıydı.  Sonra ikmale kaldım tabii. Seri ikmallerin ilki Hazırlık'dakiydi. Şimdi kızım İngilizce için debelenirken, 'Sen benden iyisin, ben senden 4 yaş sonra İngilizce öğrenmeye başlamıştım' deyince bir kuvvet as

Fen Bilgisi

Mehmet Yaman, 3. sınıfta Fen Bilgisi (Science) dersimize girerdi. Oldukça iyi bir öğretmendi sanırım. Optik konusunu işlerken ışığın görmedeki işlevini anlatıyordu. Tatlı İngilizce'siyle şöyle anlattığını halen anımsıyorum: "Süppoz yu ar Uludağ. If yu opın dı körteyns, yu vil si dı monteyns". Neden aklımda kalmış bilmiyorum. İnsanın belleği bazen gaip bir şekilde seçici oluyor.....

Ablalar Abiler

Bahce bana cok buyuk gelirdi. Kaybolurum diye korkardim. Bir zaman, ne kadar zaman bilmiyorum ama, sonuna kadar gitmedigimi, bir yerden, nerden bilmiyorum ama, geri dondugumu hatirliyorum. Belki de yalniz gitmezdim, tam hatirlamiyorum. Bir zaman sonra bahcenin sonuna kadar gider oldum. Demirden asagi bakinca bana gore bir ucurum var ve alti deniz. Bir gun ablalar ve abilerin demirden atladiklarini ve yardan asagi inip asagida bekleyen bir kayiga bindiklerini gordum. Bu bana cok inanilmaz gorundu. Okuldan kacmak diye bir seyin mumkun olmasi, demirden atlayabilmenin mumkun olmasi, yardan asagi inebilmenin mumkun olmasi, ve tabii asagida bir kayik ve o kayigi getiren okuldan nasil kactiklari belli olmayan baska ablalar ve abiler olmasi......

Mujdat'la Muge

Beni ilkokul sonda Kadikoy Maarif Kolejinde kursa yazdirdilar. Test diye bir sey cikmis, biz bilmiyoruz cocuk gitsin ogrensin diye. Test'i cok muthis buldugumu hatirliyorum. Hizli hizli yapiyorsun. Teyzem goturur getirirdi diye hatirliyorum. Oradan Mujdat'la Mugeyi hatirliyorum. Sonradan okulu kazanip da onlari da okulda gorunce cok sevinmistim. Gerci o zaman arkadaslik etmezdik herhalde ama yine de tanidik biri diye herhalde cok sevinmistim.

Atagün Kılınç

Atagün Kılınç, lise matematik öğretmenimizdi. Daha sonra üniversitede Matematik ve Endüstri Mühendisliği bölümlerini kolaylıkla bitirmemde en büyük rol onundur. Atagün hoca ilginç birisiydi. Hafif şiveli konuşur, bize kızmış gibi yaparak sık sık ".ok yiyenler" iltifatında bulunurdu. Gerçekten kızdırdığımızda da dışkımıza saygımız olmadığı anlamında bir şeyler söylerdi. Ama gerektiğinde ceketini çıkarıp bizimle minyatür kale maç yaptığını da hatırlıyorum. İngilizce'sinin de gayet iyi olduğu kalmış aklımda. Fenerbahçe hastası olduğu da malum. Maalesef mezun olduktan sonra bir daha görüşemedim, ama şimdi arayınca web sayfasını buldum : Atagün Hoca . Internet'te arayınca 1971-1972 yıllarında Diyarbakır Anadolu Lisesi Müdürlüğü yaptığını keşfettim. 7/4/08: Sevgili hocamızın 1978 30. yıl toplantısına katıldığını öğrendim ve onun hala genç göründüğü resmini ekliyorum buraya...

Gülnur'un İlk Günü

Okuldaki ilk gunumu hic hatirlamiyorum. Sadece okulun girisini cok guzel buldugumu hatirliyorum. Hala da eski hali hafizamdadir. Bir de okul bana cok buyuk gelmisti. Kaybolurum diye korktugumu hatirliyorum. Hep etrafima dikkatlice bakip kaybolmamaya calisirdim. Buyuk siniflar bana cok buyuk gelmisti onlardan da korktugumu hatirliyorum. Yemekhaneyi cok sevmistim. Ortaya kocaman kaplarda yemek getirirlerdi ve yemek abisi denilebilecek kimseler dagitirdi. Sonuna kadar beklersen ve yemek artarsa bir tabak daha alabilirdin. Bundan da cok hoslandigimi hatirliyorum. Kantini hatirliyorum ve sucuklu kasarli karisik tostu hatirliyorum. Bunlar bizim ilkokula gore muthis lukstu. Orada sadece isimsiz gazoz ve acma satilirdi. Derslere dair ilk hatiram Canan Dagkilictir. Turkce hocamiz yasli bir hanimdi adini unuttum. Tahtaya bir cumle yazdi ve anlamadigim bir sey sordu. Canan parmak kaldirdi hatta belki tahtaya gitti bu ozne bu nesne bu tumlec diye hic bilmedigim laflar etti. Ogretmen aferin

ÇINAR AĞAÇLARI

Okula yedekten girmiştim. Yedek 2 filandı galiba. Ulu çınar ağaçlarından birine, soldakine, asılmıştı liste. Bahariye İlkokulu'nun dizleri paralayan beton bahçesinden sonra, rüzgarda çıtırdayan çınarların ve düzenli çiçek tarhlarının uzandığı ön bahçe gözüme çok güzel görünmüştü. Sıcak yaz gününde, bahçe ferahlatıcıydı. Listenin önünde sevinenler, üzülenler; ben bilememiştim sevinsem mi, üzülsem mi?  Yedek 2 bu okula herhalde gideceğim anlamına geliyordu çünkü eve çok yakındı ve bedavaydı. Okulun girişini sevmiştim ama okula gidişi sevmemiştim; macerası yoktu hiç. İki adım ötesi evdi; oysa İtalyan Lisesi ya da Avusturya Lisesi'ne gitmek ne güzel olacaktı. Servis var mıydı o zamanlar?  Sonra çınarlar kesildi, çiçek tarhları yok oldu; Bahariye İlkokulu gibi betona kesti her yer. Devlet mimarlarının ve ucuzcu müteahhitlerin elinden çıkan döküşük bir bina 'okulumuz' oldu. St. Joseph'in önünden geçerken hala imrenerek bakarım girişine.  Onların çınarları yerinde duruyor;

Pesen Şentürker ve Hollywood şarkıları

Pesen hoca, ortaokulda A şubesinin (ve eminim başka şubelerin de) İngilizce öğretmeniydi. Biraz topluca, oldukça neşeli bir öğretmendi. En önemli özelliklerinden biri, bir sürü İngilizce şarkı bilmesiydi. Bu şarkıları derste bize öğretir ve sık sık söyletirdi. Bu sayede o yılların (ya da 60ların) ünlü bir çok şarkısını öğrenmiştik. Aklımda kalan ilk şarkı daha öncesine ait... One man went to mow, went to mow a meadow, one man and his dog, went to mow a meadow Two men went to mow, went to mow a meadow, two men, one man and his dog went to mow a meadow.... şeklinde devam ederdi ve İngilizce sayıları geriye doğru sayarak iyice öğrenmiş olurduk. Bir de This old man, he played one he played nick-neck on my thumb wıth a nick-neck, paddy wack, give a dog a bone thıs old man came rolling home This old man, he played two... .................. shoe şeklinde devam eder ve ....................seven ....................heaven diye biterdi. Sözleri yanlış hatırlıyor olabilirim, ne de olsa hazırlık y

Soğan ve kuru fasülye, yemekteki kıl.....

Maarif'in yatılı öğrencileri sanırım bunu anımsarlar. Yemekte sık sık kuru fasülye çıkardı. Eğer akşam yemeğindeyse aşağıya mutfağa iner ve aşçıdan (genelde Satı ustaydı bu) soğan isterdik, sonra da soğanı bir yumrukta parçalar yerdik. Yemekte kıl çıktığı zaman da genelde Satı ağayla ilgili bir espri yapılırdı kılın menşeini belirleme için....

Nasıl yazacaksınız?

Bu bloga nasıl yazı yazabilirim? Blog yazmanın en iyi yolu tabii ki Blogger kullanmak. Bunun için bir GMail hesabınız olması gerekiyor. Eğer bu yolu kullanmak isterseniz levent.molla@gmail.com adresine kullanacağınız GMail hesabını bildirirseniz sizi bir Author olarak ekleyebilirim. O zaman Blogger'ın tüm özelliklerini kullanabilirsiniz. Blogger kullanmak zor geliyorsa? Daha basit bir yolu da var. Yazınızı hazırlayın, gerekirse resimler de ekleyerek (resimler çok büyük olmamalı) molla61.78limaarifliler@blogger.com adresine gönderirseniz yazınız otomatik olarak blogda yayınlanır. Yazınızın altına adınızı yazın lütfen, çünkü e-mail ile gönderilen bütün yazılar benim adımla eklenecek , dolayısıyla adınızı eklerseniz kimin yazdığı görünür. (Bunun başka bir çözümünü bulamadım, çünkü normalde Blogger kullanarak yazı yazılıyor). Varolan bir yazıya yorum yapmak istersem? Blogda yazıyı bulun. Her yazının yanında yorum sayısını gösteren bir link vardır (genelde "0 yorum&quo

Açılış

Evet, Binnur'un 30. yıl için topladığı bilgilerle ilgili mesajlar Yahoo grubundan gelip durdukça gruptaki mesajlarda ne kadar çok bilgi olduğunu, ama bunun yüzlerce mesaj arasında kaybolup gittiğini farkettim. Benim yaşamımda 7 yıllık Kadıköy Maarif Koleji (Anadolu Lisesi adını tam olarak sevemedim) deneyimi büyük izler bıraktı ve kişiliğimin gelişmesinde önemli bir yer aldı. Belki de 7 yıl daimi yatılı olmam okulla özdeşleşmemde rol oynadı. Uzun geceler ve yalnız hafta sonları boyunca sinemayla, edebiyatla tanıştım, kendimle kaldığımda sıkılmamayı öğrendim, ailemden ayrı yaşabilmeye, kendi başımın çaresine bakmaya alıştım. Bu blogun amacı günlük mesajlar ya da Türkiye'nin nereye gittiği gibi politik sohbetler değil. Amacım 1978'li martıların o yıllardan anılarını paylaşmaları. Belki anılarımızı geçmişin sisinde yitirmeden önce böyle bir şey önemli. Ercan Akbay gibi yetenekli arkadaşlarımız belki kitaplarında bahsedecekler o günlerden, ama eminim kollektif olarak yazacağımı