Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Orman Kanunu

Burada hep güzel şeylerden bahsediyoruz, ama tabii ki her şey güllük gülistanlık değildi... Ben Maarif'e girdiğimde (1971) yaşıtlarımdan bir yaş küçüktüm. Ailem İstanbul dışında yaşadığı için o zamanki terimle "daimi yatılı" olmuştum, yani hafta sonunda da kalacaktım. Annem ve babamla beraber okul açılmadan önceki gün gelip yatakhaneye yerleştik. 10 yaşında bir çocuk için bir dolabın olması, yatağını her gün düzeltmek vb. şeyler zor olacaktı doğal olarak. O akşam beni bırakıp gittiler. Ertesi gün kahvaltı saati geldiğinde bulduğum bir masaya gittim hemen. Masada çeşitli sınıflardan öğrenciler vardı. Masaya karavana ile yemek gelir gelmez "ormaaaaaaaan" diye bir bağırtı koptu ve herkes ortaya gelen karavananın başına üşüştü. Toz duman durulduğunda karavanada bir şey kalmamıştı. Ben şaşkınlığımı atıp kendime gelene kadar yemek bitti ve aç kaldım. O zaman bayağı üzüldüğümü anımsıyorum. Aradan bir iki gün geçtikten sonra herkesin yeni bir düzenlemeye gidip

Milliyet, 4 Temmuz 1971, Pazar, sayfa: 9

Ektekini yıllardır arıyordum, nihayet internetten buldum, sizlerle paylaşayım dedim. Bakın bakalım, kendi isminizi bulabilecek misiniz? Ben 80inci sıradayım.   Arzu eden, şu linkten 9. sayfaya gitmek suretiyle de erişim sağlayabilir: http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Arsiv/1971/07/04 Dediğim gibi yıllardır uğraşıyorum bunu bulmak için. Ankara'da Milli Kütüphane 'nin bir zamanlar erişilmez olan (şimdi durum nedir bilmiyorum) o gazete okuma salonlarına girmek için bile kaç kere teşebbüs ettim, Allah biliyor, ama başaramadım. SBF'de iken Fakülte Kütüphanesinin gazete koleksiyonlarının olduğu bölümde ne kadar ümitsiz saatler geçirmiştim 1971 yılının Milliyet'ini bulup da Haziran-Ağustos dönemini sayfa sayfa da olsa arşınlayayım diye ama nafile!! Gazeteler o dönemde "eylemci" öğrencilerce parçalanıp sayfaları kopartılıyordu, nedendir hiç anlamamışımdır! Üstelik benim haberin tam olarak hangi günkü gazetede yayınlandığını kesinlikle bilmeme olanak yok

Maarif Nostaljisi - Atilla

      Talaş gününe her katıldığımda benim yaptığım/yapmaya çalıştığım ilk şey, binanın dışında dolaşmak değil, binanın içine, sınıflara, koridorlara, tuvaletlere, yatakhane bölümüne dalıp oralarda tek başıma vakit geçirmeye gayret etmek oldu. Fakat bu bazan mümkün oldu bazan olmadı. Yatakhane katına bir kere çıkabildim, o da tesadüfen, o sırada o zincirli demir kapılar bir şekilde açık kalmıştı, ben de aradan sızdım; biri kilitleyebilir, içeride de mahsur kalabilirdim aslında ama neyse ki cep telefonu denen birşey var; o, insanın bu tür ihtimalleri aklından silmesine yardımcı oluyor. "Nasıl olsa birilerine varlığımı duyururum" diyorsun.   Ben okulun o iç kokusunu uzun uzun koklamayı istemişimdir hep; hani o patada kütede koşuştuğumuz, hocalardan saklandığımız, gece yatakhaneden kaçıp içeri gizlice girerken yakalandığımız, teneffüste Vicky Leandros'un "Après Toi"sını, Terry Jacks'in "Seasons in the Sun"ını, Iva Zanicchi'nin "Ciao Cara

Dicle Öldürülenoğlu

Dicle Öldürülenoğlu , Lise 2. ve 3. sınıfta(5 Fen A ve 6 Fen D) İngilizce öğretmenimdi. Ortaokulda Pesen hanımla şarkı söyleyerek ve eğlenceli geçen İngilizce derslerimiz tabii ki daha çok dil öğrenimi ile ilgiliydi. Lise sınıflarında ise öğrencilerin ilgisi daha çok ileride girmek istedikleri üniversiteler ve bölümleriyle ilgili derslere yöneliyordu. Dolayısıyla Lise 2. sınıftan itibaren Fen şubesine ayrılanların doğal olarak İngilizce dersine ilgisi azalmaya başlıyordu. Benim eğilimim ise tam tersi olmuştu. Zaten kitap okumayı hep severdim. Orta 2-3. sınıflardan sonra sıkı bir bilim-kurgu okuyucusu olmuş, sonra da kendi öykülerimi yazmaya başlamıştım. Dicle hanım müthiş bir edebiyat bilgisine sahipti. William Golding'in Lord of the Flies'ının yorumlarını bu kadar güzel yapan birisi yoktur herhalde. (Gerçi Bora Birkardeşler ile bu kitap konusunda hep fikir ayrılıkları vardı) Ben de sık sık kitaplar üzerine konuşurdum onunla. Derse ilgimi hiç kaybetmediğim için de bazen dersle

Kizlar Tuvaleti

Ben sigaraya orta sonda basladim. Hala da icerim. Yazdi. Kim verdi hatirlamiyorum ama ilk sigarami bahcede ictim. O zaman sigara icenler teneffuste kizlar tuvaletinde bulusur orada sigara icerdi diye hatirliyorum. Ben bunu cok severdim. Sanki kahveye gider gibi. Bir gizli isi birlikte yapiyorsun bunun verdigi bir hosluk da var. Sosyal bir ortam, dedikodunun hasi... Nasil basladin diye soranlara 13 yasinda ve kizlar tuvaletinde diye anlatiyorum. "Cok iyi bir cocuktum. Bu halim benim bile icimi sikardi. Bir kotulugum olsun isterdim, bunu buldum!" seklinde. Simdi sigara her yerde yasak oldu. Senelerdir her calisitigim is yerinde kizlar tuvaleti benzeri bir sosyal klubu kapinin onunde buluyorum. Ama kiz erkek karisik.

Briç akşamları

Maarif'teki yatılı hayatının zevki büyük sınıflara geçtikçe daha çok çıkmaya başlardı. Öncelikle 4. sınıfa geçtikten sonra akşamüstü dersler bittikten sonra 1. etüd saatine kadar okuldan dışarıya çıkabilirdik. Hafta sonu izinli çıkmak da mümkündü (3. sınıfa kadar anne baba ya da bir akrabanın gelip alması koşuluyla izin verilirdi) Son sınıfa geçtiğimde etüdlerde başımızda durup ders çalışmamıza göz kulak olan etüd abileriyle (diğer adı sürveyan ) samimi olmuştum. Çoğu üniversite 1 ya da 2. sınıfa gidiyorlardı. Etüd abiliği yapıyor ve bunun karşılığında iki üç kişilik bir odada kalabiliyorlardı. Tabii ki hafta içinde görevliydiler yalnızca. Sanırım lise 2. sınıfa geçtiğim yaz bir ara hastalanmıştım. O sırada bize misafir olan halamın kocası sıkılmayayım diye bana hasta yatağımda briç oynamayı öğretmişti. Bu zamanla gelişti ve bir yıl içinde yazları günde 5-6 saat briç oynayan ve ustalığa doğru yavaş yavaş adım atan bir oyuncu olmuştum. Etüd abilerimizden ikisi briç meraklısıydı. Ben

İNGİLİZCE DEHŞETİ

Hasan Akçay'ın Turco / British aksanlı İngilizce dersleri kabusumdu; zaten oldum olası erkeklerden hazetmem.. Belki de odur nedeni. Kasıldıkçı kasılırdım ve hiçbir şey anlamazdım. Edith Oyhon vardı; Barış Gönüllüsü. Sonradan Barış Gönüllüsü'nün ne olduğunu öğrenmiştim. Onu severdim. Yaşlı, tonton Amerikalı bir hocamızdı. İlk İngilizce metni onun dersinde anlamıştım.  Belki Hasan Akçay ile Şahi Vedat biraz daha sıcak olsalardı, iyi olurdu sanki. Daha iyi ve kolay öğrenirdim. Sonraları anlamam için anlatana ilgi duymam gerektiğini öğrendim zira. Hala da öyledir ya... İngilizce ders kitabı dizisinin adını hatırlamıyorum. Readers Digest boyunda, numaralı kitaplardı. Günlerden bir gün o kitapta keman çalan bir çocukla ilgili metni okudum ve anladım. Ne büyük başarıydı.  Sonra ikmale kaldım tabii. Seri ikmallerin ilki Hazırlık'dakiydi. Şimdi kızım İngilizce için debelenirken, 'Sen benden iyisin, ben senden 4 yaş sonra İngilizce öğrenmeye başlamıştım' deyince bir kuvvet as